14 Aralık 2013 Cumartesi

Yaz be koçum Alev...

Beni sevmeye önce adımdan başlansın istiyorum.?Gövdemdeki herhangi bir noktaya gelene kadar bilmem kaç yüzyıl falan geçmiş olsun.Öyle çok sevilesi fiziksel bir yapım yok, ham maddem herkesle aynı.Bir sperm ve bir yumurtadan ne kadar olağanüstü nesne elde edilebilir ki zaten. Belki biraz uzun boy, belki biraz daha esmer bir ten,düzgün bir yüz, belki gülerken suratıyla birlikte bulunduğu ortamı genişleten bir ifade. Yalnız bende bunların hiçbiri yok,

Sonra avutmaya çalış beni direncimin en bittiği yerde, ''düşmek değil senin ki bir nevi uçmak, olaya bir de bu tarafından bak'' de. Kayıtsız ikna olurum.
Hiç gidilemeyen ama her günü "yarın gideriz" diye atlatılan o hayali kız kulesi manzarasında büyüttüm ben kendimi..Bide sen kandır dokunmaz bana..
Ben ikna olmak için geldim bu kanı bozuk evrene. Çünkü herkes birilerine yada bir şeylere ikna olarak tutunabilir ancak içindeki büyük boşluğa.
Kaslarının veya kemik yapısının ayakta tuttuğu değil, ruhunun ve inançlarının dayanak olduğu gövdelere sahip herkes.Bilimi zaten siktir et . Çünkü hiçbir tez, kalbinizden çıkan birinin neden olduğu o boşluğa rağmen meydana gelen o müthiş sıkışmayı asla açıklayamaz.


Bilmekten keyif almaya çalışacağım şeyler öğret bana, taşımaktan yorulmayacağım yükler yükle. Sonra da terk et..Hazırım buna.

Yapamam deme yapacaksın..Baska çarende yok zaten..Cünkü birbirine iyi gelen her iki kişinin koordinatları aynı olabilir ama istikametleri her zaman başka..





13 Aralık 2013 Cuma

Çok Profesyonel Sıkılıyorum.

Saglıkla sınanmak cok zor. Bunu kendim için söylemiyorum sadece. Benim hayatım zaten hep bi mücadeleydi. Ama yoğunbakımda hep bilincim açık olduğundan o kadar cok şeye sahit oldum ki. Hayatında saglık dahil hiçbir sorun yaşamazken aniden hayatı tepetaklak olup orda kayıp bir bilinçle hayata tutunmaya calışan gencecik insanların hikayesi coktu. Onları görünce sükretmek boynunun borcu oluyor..O yuzden hayatı cok umursamam.
Engel, sen onu engel olarak görmedikçe, seni engelleyemiyor. (Bunu bi yerde okumuştum)..
Sadece fazla yorgunum ruhen..Mevlana,çalınan her kapı hemen açılsaydı; ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı demiş.. sabredip sahip olduğumuz hayatı yasayacagız . yaşamayıp da napıcaz mecbuur. :)) 

Yine bi kitapta okumuştun, yaşam rezillik aslında,. Yaşamla başa çıkmak, insanlara tahammül etmek konusunda bazen supheye dusuyorum , utanç duyuyorum insan irkindan cogu kez ama aslinda tek dayanilmaz olan hissizlik. Hissedebilme yetisi varsa ümit vaad ediyoruz demektir.


Kimsenin acısını yada sıkıntı ettiği şeyleri küçümsemem..Biliyorum herkes sınandığı zorluk kadar güçlü.Bende bu zorluklara sahip olmasam belki iş bulamadım,aldatıldım yada neden vitrinde gördüğüm çantanın istediğim rengi bitmiş diye dert ediyordum şimdi...Ama hayat bir katlanma sanatı aslında.. Aza ve çoğa, iyiye ve kötüye, kendimize bile..Elinde son model telefonunla çektiğin fotoğrafları paylaşıp hayatın zorluğundan bahsiyoruz ne garip.  ve dizi kanayan dizi olmayandan daha çok ağlıyor.


Bazen boğulabileceğim kadar derin düşünüyorum.Matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. Perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. Mesela rakı kadar yeryüzünde ilgimi çeken hiçbir şey yok.Maskeli balo var dediler geldik taa babamızın yediği portakaldan fakat organizasyon sıfır ..


Aslında benim bu karamsar yerlerim tam sövülesi ama beni burda bunalımda falan sandığınız esnada, ben bazen komik video izleyip deli gibi gülüyor oluyorum.Çünkü dengesizlik bi nevi benim kimliğim.:))


İçimdeki tanımlayamadığım o boşluğun adını bir koyabilsem, tadından yenmez bi ruh halim olacak ama yok.. Bulamıyorum...Acaba içimdeki boşluğa isim aramakla hata mı ediyorum?Yanlışın ne olduğundan emin değilim. Bu çok mu yanlış? Bir kuralı bilmiyorsan, onu çiğnemen normal değil mi? Buradan bakınca, normal görünüyor. Başka bir yerden de bakamıyorum. Benim yerime bakan biri olsa keşke.. Orada bir yerler de güzel bir şeyler olmalı. Güzel bir şeyin nasıl olduğundan bile emin değilim.
Ben bir maskeyle yaşamak zorundayım sanki..Oksijen maskesi gibi düşün, ölüm kalım meselesi. 







26 Eylül 2013 Perşembe

Kalbi Erozyon..

Benim kaybettiğim ne bilemiyorum..tüketirken bir şeyleri farkında olmadan sandığımdan daha fazlasını yok etmişim galiba..artık gözümü karartıp sonunu düşünmeden beklentisiz sevemiyorum. aklımda şu düşünce sabitlenmiş kurtulamıyorum.. "Değmez"! tüm gücümü isteğimi hevesimi bir anda yok ediyor bu düşünce..Hele hele mücadele isteyen ulaşmak için sabır ve zaman isteyen bir aşk'sa karşımdaki.. sevmek kadar kutsal bir duygu yok.. sevilmişsin sevilmemişsin, gecmişte cok üzülmüşsün bir yere kadar bununda önemi yok...Ama bir yaştan sonra beklentileri değişiyor insanların.. ne pahasına olursa olsun seveceğim ve bekleyeceğim demekle de olmuyor, yaşadım gördüm olmadığını.. artık aşk benden geçti..Sonradan yaşadığım birliktelikte yokladım kendimi olmadi olmuyor...belki sevmedim onu dedim..belki hala eskide bi yanim diye düşündüm...eskiye dönünce eskisi gibi olamasamda yarim kalmişliğimi tamamlarim dedim tekrar...belki.. bunun icin zorladim hatta kalbimi, beynimi.....ama emek verecek güç kalmamış bende.. ve emeksizde olmuyor aşk dedikleri..
Yinede sanki biri eksik.. kim olduğunu dahi bilmediğim biri..sanki yanında ben olmadigim sürece ne o, o olacak..nede yanimda o olmadigi sürece ben,benim. hissettiğim tek şey, ömrüm boyunca başka biri gibi davranarak yaşayacagim bu hayati..

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Salla gitsin!

Siz, durduk yere, bir sebebi yokken sadece duygudurumunuzdaki boktan bir bozulma yüzünden kendinizi banyoya kilitleyerek sesiniz duyulmasın diye bütün muslukları sonuna kadar açıp, saç kurutma makinesini en yüksek ayarda çalıştırıp banyonun ıslak zeminine bir cenin gibi kıvrılıp hüngür hüngür ağlamak istemediyseniz..

Siz, ruhunuzdaki o ağır, tiz ve keskin olan kronik acıdan belki kurtulabilirim diye ruhsal acınızı fiziksel acıya dönüştürme umuduyla aciz bedenlerinizi paslı neşterlerle parçalama çaresizliğine kapılırak lavaboyu kırmızıya boyayan kanınızı kayıtsız bakışlarla izlemeyi düsünmediyseniz..

Siz, hayatınızı yaşanılmaz kılan, simsiyah bir boşlukla etrafınızı sarıp hissizliği hissetmenize neden olan kesif ve soğuk yalnızlığınızı -hiçliği- kalabalıklaştırmak adına eski bir aynayı öfkeli yumruklarınıza bin bir parçaya bölüp her bir parçadaki bölük pörçük yansımanızla günler, geceler boyu konuşmayi planlamadiysaniz..


Günler günleri kovalıyor. Günler günleri aynen tekrarlıyor. Yoruluyor. Yaşamaktan değil, yaşayamamaktan yorulmuyorsaniz…


Karaktersizliğini masum pozlar vererek gizleyip kafanizi kariştiran insanlar yoksa etrafinizda...

Mutluluk; sizin şifresini bilmediğiniz bir wifi gibi değilse..


Bi davaniz,kavganiz, idealiniz,üzerinde izinizin kalacağı size ait bi zemininiz yoksa...


Aşk; sizi kaçırıp gerekli organlarinizi söktükten sonra terk eden bir organ mafyasından farksız değilse..


Geometriden hiç anlamiyor ve hayatin bir cok 'karesinde' de yoksaniz...


Yaşamak, sizin icin uykudan uyanmak kadar zor değilse..


Yüzyillardir caniniz sıkılmıyorsa...


Parça parça eksilmiyorsa içinizdeki çocuğun oyuncakları..


Parmak uçlariniza kadar yorgun degilseniz...


Etrafiniza mutluymuş taklidi yapmadiginiz gibi, mutsuzluğunuzu da tek basiniza yasamiyorsaniz...


Ruh haliniz; uykulu, bıkmış , tepkisiz değilse...


Ve herşeyin "cani cehennemeee!" diyemiyorsaniz..


Üzgünüm,

Anlayamazsınız beni !
Asla da anlayamayacaksınız!