27 Aralık 2015 Pazar

Tarihte bugün.

+Nasılsın Alev
-Henüz belli değil abi.

-Geleceğini nasıl görüyorsun?
+Bilmiyorum..Küçükken tek istediğim büyümekti. Mümkün olduğunca çabuk. Ama şimdi etrafımda olup biten herşeyi anlamsız buluyorum. Yaşlanıyorum. Geleceğimi büyük bi istasyonun sıralarla ve banklarla dolu bekleme odası gibi görüyorum. Dışarda kalabalık insan grupları beni görmeden koşuşturuyor. Hepsinin acelesi var. Trene yetişiyorlar, taksi tutuyorlar. Gidecek bi yerleri var, yapacak işleri,buluşacak birileri var..
ve ben oturmuş bekliyorum.

-Neyi bekliyorsun Alev?
+Bana bi'şeyler olmasını.
-Olmasını istediğin şey ne?
+Şuan iyi bi'şeyler olabilir mesela, müsaitim.

21 Kasım 2015 Cumartesi

Kasım da Alev başkadır.

Sıkıldım herkesten, her şeyden. Aptal şımarıklığım ve tatminsizliğim yüzünden mi sadece bilmiyorum ama çok sıkıldım. Beni yolumdan döndürecek bişey olsun istiyorum artık. Kalbimin attığını hissetmek istiyorum. Daralan nefesim açılsın, heyecanlanabileyim yine herhangi bişeye. Kahveyi ve çikolatayı eskisi gibi çok seveyim. Güneşin doğuşunu izlemek anlamlı gelsin, vizyon filmleri izlerken keyif alayım. Edebiyat ilgimi çeksin tekrar. 

Gözümü açıyorum, sabah olmuş ve uyanmışım.Gece olmuş uyumuşum. Uyanmışım. Ve yine sabah olmuş. Ve yine, yine.. Kendimi sürekli uyuyup ve uyanırken buluyorum. Arası sanki kayıp,sanki yok. Bu döngü eskiden bu kadar hızlı değildi. Her sabah uyanıp bir süre etrafı izlemezdim eskiden. Günler mi kısaldı, yoksa ben mi azaldım? Bişeyler oluyor farkındayım? Bişeyler ellerimden kayıp dağılıyor. Sürekli bigün daha kaybediyorum. Bütün aptal şeyleri önce garipsiyor, sonra hastalıklı gibi onlara alışıyorum. Zorlanıyorum artık yaşarken. Zorlandıkça açılıyor dikişlerim. Zorlandıkça etimin arasından ortaya saçılıyor tahammül, metanet ve diğer erdemli yönlerim.
Gitgide asi,ruhsuz, huzursuz pis bir insana dönüşüyorum.

Anlatsana dünya; ben oturduğum koltuktan bile sıkılmışken milyar yıldır aynı yerde dönüp durmak nasıl bişey? Ya sarsıl kendime getir beni, ya da boz şu yörüngeni, akrepler yengeç, kovalar balık olsun, teraziler hepten şaşsın.. Değişsin yan komşum, çocukluk arkadaşım, eski sevgilim.. Ya dönüşsün herkes bir başkasına, ya da o başkaları çoğunluk olsun. 

Bu hayatın bir yerlerinde bana ait bir şey var hissediyorum, artık onu bana ver de hayat tamamlanayım.

9 Kasım 2015 Pazartesi

Düşünceler ağır, batıyoruz kaptan.


Vakit varken henüz seviş. Bağır, kimseden utanmadan ağla, içki iç, gündüz uyu gece gez. Önyargılarını bir kenara bırak , asla yapmam dediğin şeyi bir kerede olsa dene. Seni üzen insanlara karşılığı n'olursa olsun "ha siktir lan pezevenk" demesini öğren. Mutluluğu için çabaladığın bir insan, günün birinde senin mutsuzluğunu görmezden gelebiliyor. Öyle fazla da iyi insan olmamak lazım..Ben bunların çoğunu yapamıyorum ama sen yap. Bi kere yaşayacaksın. 7 yaşında okumaya başlayıp, 20 küsür yaşında okulu bitirip askere gidip gelip yada çeyizini dizip evlenmek ve 45-50 sene sonra emekli olmak olmasın hayatın. 
Bazen bişeyleri kırmak onarmaktan iyidir. Kendi bitişine en ön sırada seyirci kalma! Bitişe giden yolda ne yaşarsan yanına kar kalacak. Sacma sapan, yanlış zamanda, yanlış insanlarla ol..Çünkü neyi özene bezene planlasan hayat içine sıçar. Hersey berbat gittiğinde dahi "bardağın dolu tarafından bak,nefes alıyorsun" diyeceklerdir. İnanma, al o bardağı kafalarından aşşağı dök! Cunku nefes almak yasamak değildir, kendimden biliyorum..
İstediğin anda istediğin yerde istediğin kişiyle bi bardak çay içemediğin bu hayatı kabul etme. Benim gücüm yok, alternatifim yok ama senin var. Yapabilirsin.. 
Siktir et aşkı sevdayı,dost kazan dost. Düşmanı anan da doğurur kaynanan da.
Bu hayatta en iyi kendinle geçin, uzun süre onunla yaşayacaksın.

4 Kasım 2015 Çarşamba

Olmuyorsa olmuyor ama neden olmasın?

Gezegenlerin sırasımı değişti,burçlar yerinden mi kaydı,bizim pozitif mesajlar evrende kaybolup gitti mi noldu bilmiyorum ama ayrı bii sıkıntı var bu ara bende.. Kalbin kan pompalaması, böbreğin zararlı maddeleri süzmesi gibi kördüğümleri çözen bir yer olsa keşke içimde..Yaşanan her şey dile kolay.. Yazmak, kalbe en yakın şey. Ama kalem de bazen bir yere kadar..Yirmidokuz tane harften fazlası var içimizde. Anlatamadığımız şeyler var. İnsanı anlatmaya, insan icadı alfabe yeter mi hiç? 

Yavaş yavaş çevremdekilere tahammülüm azalıyor. O eskiden karşısındaki yedi kat yabancıyı bile can kulağıyla dinleyip derdine kafa patlatan benden eser yok. Net, kısa çözümler sunuyorum bana akıl danışanlara, çoğu zaman da gülümseyerek geçiştiriyorum. Değiştiğimi söylüyorlar, cevap vermiyorum. Değişmiyorum çünkü, kendim olmaya çalışıyorum sadece. Tam olarak eski kabuğumdan sıyrılana kadar bunu kimseye çaktırmamak en iyisi. Sır gibi bişey. İttire kaktıra tekrar sokmaya çalışırlar beni o kabuğa biliyorum. Kimse beni, benim onları düşündüğüm kadar düşünmüyor çünkü, buna artık eminim.

Yaşamak gerçekten böyle mi? Ruhum kaç yaşında? Ben tam olarak nerdeyim? 
Neresiyim? Kara parçası mıyım? Kimsenin beni anlamayacağından emin olup kimseye kendisini anlatmamayı seçmiş bir ada olabilirim. Kimseyi beklemeden, en güçlü akıntılara karşı duran bir ada. Ya da anakarasından tam olarak kopmayı göze alamamış bir yarım ada. Çevremde kendimi güvende hissetmemi sağlayacak birilerinin olması güzel sonuçta. Arada kalmış, kopamamış, gidememiş, vazgeçememiş. Bu biraz beni anımsatıyor. Deniz miyim yoksa? Adaların ada, yarım adaların yarım ada olmalarını sağlayan deniz.. Belki de bir kıyı; herkesin yanaşıp kendini güvende hissettiği.. Kendimi tanıyamıyorum.İçimde sıkı sıkı muhafaza edip söylemediklerimi duysalar, bidaha konuşmama gerek kalmaz. Öyle bir içe atma.. 
Zor olduğunu bildiğim ama alıştığım, anlamadığım ama katlandığım, inandığım ama emin olamadığım şeylerin ortasında kalmış gibiyim. Sanki hep bişeyleri bekliyormuşum gibi. Umarım bildiğim bişey vardır da beklediğime değer.

7 Ekim 2015 Çarşamba

Hersey yolundaymış gibi davranınca o yol sadece sana giriyor..

Asla maske takmamam gerektiğini öğrendim artık. Sevdiklerim üzülmesin diye mutluymuş yada çok güçlüymüş rolunu oynamamın bana hiçbi getirisi olmadığını farkettim.. Öfkeliysem öfkeli olmalıymışım. Kırgınken susmamam gerekirmiş kıran üzülmesin diye.. Birini çok sevmek onun için kendinden ödün vermek değilmiş. Tüm mekanizmam ters yüz olmuş bu yüzden. Şimdi "çok kötüyüm, dipteyim" desem inanacak kimse yok etrafımda..Çünkü hep gülümsedim. En zor anlarımda bile neşeliydim dışarıya..Kızmak istediğimde kızmadım, ağlamak istediğimde ağlamadım. Şimdi sevmek istiyorum birini, aniden mekanizmamın çalışmadığını farkediyorum. Öfkesini bastıran insanlar hep çok yerlermiş. Bundan sonra diyet listemin ilk maddesi kendim olmak. Gerekirse üzmek etrafımı ama asla oynamamak.. Yorgunluğumun sebebi yaşadığım sıkıntılar değil, bastırdığım, yok saydığım hislerimmiş.. Güçlü olmakla güçlüymüş gibi davranmak arasında sıkışıp kalmışım.. Bunu eksi haneme yazın.

Hayatta ki herşeye karşı en az bi defa kırılmışlığım var ama sorun bu değil..Mühim olan kırılan herhangi bi şeyin eksik olan bi başka şeyi tamamlama yetisi olsun. Beklenmedik bi şekilde birinin organlarının başkalarına can vermesi gibi. Organ nakli gibi. Genel bi ölümün, lokal müdahalelerle önüne geçip çözüm getirilmesi gibi. Yorgunum diyorum çünkü; ben tüm organlarımı henüz yaşarken naklettim. Etrafıma başkalarının gözüyle bakmayı aydınlık, başkaları için nefes almayı solunum, bi başkasının sevincinde göğsümde çarpıntı bulundurmayı yaşamak kabul ettim.  Şimdi uyandım ama artık bisikletin zinciri atmışta,pedalı boşuna çeviriyormuşum gibiyim..

28 Eylül 2015 Pazartesi

Yaş 30 ve herşeyi kaçırmış olduğum bi his sürekli ensemde.

Hani işine karışmak gibi olmasın, Allah olan sensin ama benim hayatım senin ilgi alanına girmiyor sanki. Niyesini sormuyorum bak.
Aslında kaderine razı olmak çok güzel bişey. Yarrak gibi bi hayatın var ama mutsuz da değilsin gibi. Baya iyi bi taktik..Ama hayatta keşfedilen hiçbi sebep, sonucu kabul edilebilir kılmaz.Nasıllar gelir bu sefer, ya öyle olmasaydı ya farklı olsaydılar.

Kaybettiklerime falan üzülmüyorum cidden. Hissizleşmek biraz hüzünlü. Düşünsene biri gelip bıçağı sokuveriyor sadece bakıp geçiyorsun.
Eskiden kırgın yanlarımı burada göstermek daha kolay gelirdi, her yerde saklıyoruz zaten, bir burada açabilirdim.Artık o da mümkün gelmiyor.Kafam biraz güzel. Ona rağmen içimden geleni yapamıyorum. Kötü değil mi bu ya. Bu kadar bastırmak kendini.

Geçmişe dair bazı şeyleri bazen o kadar çok özlüyorum ki, bu tüm inanç sistemimi ele geçiriyor. Hastalıklı bir durum.. O yüzden bana düşman olup canımı yakmak isteyen herkesin önce bişeyleri sevmeme, bişeyleri sahiplenmeme ve onlara inanmama yardım etmesi gerekiyor.
Belki de varlıklarından şüphe ettiğim bütün duygular içimde ama onları uyandıracak olanlar ortada yok.
Ruhumdaki düğümler fazlasıyla sıkı. Kimsenin onları çözecek kadar ince tırnakları yok demiş Hakan Günday aferin ona..Kendimi okuyorum onda..

Dünyanın "kendin" için dönmediğini ne kadar çabuk öğrenirsen, senin için o kadar avantajlısın.Ne kadar çabuk hayal kırıklığı o kadar iyi.
Ama işte, hayattan ağzının ortasına sağlam bi yumruk yiyene kadar herkesin yaşama dair planları vardır.
Neyse, o gemi gelmeyecek. Bu acı geçmeyecek. Zaman hiçbişeyin ilacı değil. Hayırlısı da böyle değildi zaten. Hepimiz siktrolup gidelim bence.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Seviyorum.

Bazen hayatına bi insan gelir. Odada öylece oturuyorsundur. Gülümsüyorsundur. Havadan sudan konuşmalar. Memleket meseleleri. Kitaplar, filmler. Ne kadar da çok şey biliyorsundur sanki hayatı anlamaya ramak kalmış. Sonra onu görürsün. gerçekten görürsün. Kanlı canlı gözleri, soluk alıp verdikçe yükselen göğüs kafesi, çocukluk anıları, hayal kırıklıkları. Ağzının kenarındaki ufak kıvrımlar. Sevdiği kadınlar. Her şeyiyle tam karşındadır. Ne büyük talihsizlik ki o da seni görür. yırtıcı bi su gibi üzerine çullanan varlığı tedirgin eder önce. Teslim olmamak için bütün hünerini ortaya dökersin. Egolarını, bilmişliklerini hatta bazen acizliğini. Yani eline o an ne geçerse. Ama bir ses fısıldar bir süre sonra der ki; seni gördüm, kaçacak hiç bi yerin yok. Zaman geçer. önce sevimli yeni bişey olarak durur yanında. Gülersin, aynı filmi izleyip farklı şeyler hissedersin. Hayat hakkında ahkam kesersin.Beraber yemek yer bişeyler içersin. Kitap okur türkü dinler öpüşürsün. Yaralarını görürsün gözlerinde. Kapitalizme küfür edip birlikte ağlarsın. Sonra içine düşersin. Daha derinine. Sevimli yeni biri değildir artık, senin bildiğin bişey vardır her halinde. Bi süre sonra karıştırmaya başlarsın hanginiz kimsiniz diye. Öyle bulanır ki herşey öyle siner ki ruhunuz birbirine. Sonra insan olmak geri gelir. İnsan olmak bütün çirkinliğiyle..
Çünkü bi süre sonra 2 insan neredeyse 1 insan olur. Yani yine kendi benliğinle başbaşa kalırsın. Yani yine kimse yoktur. Yani varsa bile anlaşmanın imkansızlığını yeniden hatırlarsın. Ne demişti Alper Gencer "insan insana aşık olmaz güzelim, insan insanın yanında bile durmaz" Ama ne demişti Turgut Uyar hemen hatırlarsın " her insan bir uyumsuzluktur ölü olmadıkça". ve yine ne demişti Furkan Dilben "sevmek zordur acı da verir, sevmemek kolaydır ama daha fazla acı verir".

11 Ağustos 2015 Salı

O da gol değil.

Hayat ne biliyor musun müdür? Düşün bak rövanş maçındasın. İlk maç kendi evinde sıfır sıfır bitmiş. İkinci maç oynanıyor. Deplasmandasın. Dakika doksan artı iki. Hakem üç dakika uzatma vermiş. Yani bitime yarım dakika ya var ya yok. Gol atarsanız tur sizin, atamazsanız herşey bitiyor. Maçın uzama ihtimali yok. Bi uzun top yollamış kalecin. Önüne düşmüş. En ileride sen varsın. Pas verecek adam arıyorsun. Arkadaşlarını yorgunluktan götü düşmüş. Etrafında kimse yok sizden. Senin de götün düşmüş. Topu sürmeye mecalin yok. Sürebilsen kaleciyle karşı karşıya kalıp topu kaleye takman işten bile değil. Ama mecalin yok. Ve maç bitti bitecek. Umutsuzca ve tüm gücünle abanıyosun topa. Kaleye en az otuz metre var. Olmaz. Gol mol olmaz. Bi sik olmaz artık. Ama napçan, olmayana kadar zavallı bi umutla bekliyorsun işte. Top üstten auta çıkana kadar bekliyorsun. Maç bitiyor sonra. Eleniyorsun. İşte hayat o havadaki top müdür. Biliyosun hayatta gol olmayacak. Ama başka ne çaren var ne de şansın. Bişey olmayacağını bile bile bekliyorsun. Bişey olmayacağını bile bile beklemek işte hayat..

29 Mayıs 2015 Cuma

İnsan neyi susabilmişse en iyi onu yazabiliyor...

Her şeyi yapacak kadar istekli, hiçbir şey yapamayacak kadar yorgun olanlara..
Bir insanda aradigi tum ozellikleri sadece çay ve kitaplar bulanlara..
Hep "çok iyi bi insana benziyor yaa" dediği kişiler yüzünden insanlıktan çıkanlara..
Sorunu parçalanmış olmak değil, asıl sorunu en önemli parçalarını kaybetmiş olmak olanlara...
Tahammülünü aldıranlara..
Her şeye iyi tarafından bakmakla kör olmak arasında bir fark görmeyenlere..
Tedavisi ölüm olan yarası olanlara..
Yolunda giden her şeyin kanseri olanlara..
Unu elemenin faydasız olduğunu anlayıp eleğini duvara asanlara..
Anne olamayanlara..
"Başka türlü bir hayat mümkün" sloganları atarken, bir yandan da hala alışkanlıklarına it gibi bağlı kalanlara..
İntihar edemiyor olmanın intihar etmekten çok daha zor bir şey olduğunu düşünenlere..
Tutunduğu dalları kırılanlara, uçurumlarda ayağı kayanlara, hem kendinden milyonlarca kez özür dilemek isteyip hem kendine acımasızca davranmaktan vazgeçemeyenlere, umursamaz tavrının ardında gözyaşlarını saklayanlara, içindeki çocuğu öldürenlere, hüznü kilosundan ağır olanlara, hayatını ask romanlarına değil de dramlara benzetenlere, her gece bir şarkının içinde kaybolan, durmadan kaybolan, kendinin bile kendini bulamayacağı kadar kaybolanlara...
Sevdiği insanların telefon konuşmalarından aklında tutanlara, yüzünü fotoğraflarına bakarak hatırlamaya çalışanlara, unutmak için uyuyanlara değil de acısından uyumayı unutanlara.
Eksik, yarım, yamalı bırakılmışlara.
Sırtındaki bıçak yaraları dikiş tutmayacak kadar derin olanlara, kendini tren istasyonlarında unutulmuş kimsesiz bavullar gibi hissedenlere. Kural, yasa, yasak sevmeyenlere.
Kalbi mezarlığı andıranlara,
Kırılanlara, kırıldıkça keskinleşenlere.
Zor bir hayatın içinde güçlü olmak telaşına terkedilmiş çocuklara.
Adına şiirler yazılmamış tüm kadınlara sesleniyorum;
Yalnız değilsin/iz..

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Ben aslında güzel gülerim de ,şimdi konumuz dram.

Kendi sesini bile duymak istemediğin kadar kendinle konuştuğun o anlardan birinde, bir başkasını zaten duymak istemediğini düşünüp daha da yalnızlaşmışken, dünyaya duyurmak istediğin bir dünya lafın çoktan birikmiştir.
Kendisini sevmediği anlarda, bir başkasına da sevimsiz gelebileceğini düşünerek susmayı tercih eden birinin en sevilesi anı işte tam da bu anıdır..Bu yüzden, birileri bazen, kafanda tam da büyük gürültüler koparken, sana sen istemeden yanaşıp “nasılsın?” diye soruverir.
“Nasılsın?” sorusu hem aradığın şeydir, hem de şiddetle kaçtığın..Çünkü derdini hatırlamak sana acı verir, derdini saklamaksa daha büyük acı..Yalnız olduğunu sanmaktayken yalnız kalamıyor olmanın doğası böyle işler.

Başkalarının senin için söylediklerinden ziyade, kendi kafanın içinde kendi kendine konuşmaların seni yer bitirir..Rutinden bunalır, yeniyi yadırgarsın.
"Herkesin hayatında ki yanlış kişiyim" diye düşünürken bilirsin ki,seni tanımadan doğruyu bulamazlar.
Anlamlı sandığın tüm aşklar, anlamsız basit konuşmalarla sona erer..Bütün büyük savaşların, saçmasapan şeyler yüzünden başlaması gibi.

ve..Bazı rüyaların, uyanıkken yaşadıklarından daha mantıklı ve tutarlı geldiğinde, yüzünde oluşan bir buçuk gülümsemenin görünümü mutluluğun tek resmidir.

9 Şubat 2015 Pazartesi

Uyanmak diyorum, ciddi iş..

Uyanmanın beni hep ürküten bir tarafı var.gözümü açtığım anda karşımdakilere hayretle bakakalıyorum. hala burdalar.. Tavan, oda, yatak. ben bile burdayım.
Bana kalırsa herşeyi yerli yerinde bulamamaktan daha tuhaf olan bir şey varsa o da herşeyi yerli yerinde bulmak.
Maddenin büyük bir kararlılıkla kendini bir sonraki güne aktarmasını anlayamıyorum.O kadar göktaşından biri
neden gelip yatağıma çarpmıyor? Herşey felakete bu kadar müsaitken neden felaket kopmuyor? bilmiyorum. Belki de asıl felaket budur.
Asıl felaket kendini yorganın altında olduğun gibi bulmaktır.

Düşünsene; Pencereden dışarı bakıyorum. Herşey normal. Bu ne cüret!

4 Şubat 2015 Çarşamba

Hayatın karşısına geçip "Ben gülüyor muyum" diye bağırmak istiyorum.

Hayatta hicbir seyim az olmadi yasamak kadar. Evet bu cumle ile baslamak istedim nedense. Cok uzun zaman oldu kendimi iyi hissetmeyeli. Daha dogrusu kendimi hissetmeyeli bir asir gecmis gibi. Oysa daha 29 yasindayim. Normal sartlarda daha herseyi basi sayilan bi yasken ben sifir cekiyorum.. Hayata karsi tum mermilerim bitti. Bu yasima kadar beni ayak da tutan ne varsa bir bir yikiliyor sanki. Sabir ,guc, irade, gamsizlik. Bi insani yasama karsi dik tutan ne kadar ozellik varsa sahiptim ama simdi ruzgargulu gibiyim. Sadece dönüyorum bosluk da. Bir saga bir sola. Baska hic bir vasfim yok. Vasif demisken annelik ne guzel vasiftir dimi. Bi cana can olmak. Bi candan omur boyu mesul olmak ne zor ama bi o kadar da ne mucizevi birseydir. Her anne bi zanaatkar bana gore. Kendinden olani sekillendiriyor zamanla. Ellleriyle, gozleriyle, sevgisiyle her gun buyutuyor. Allah'im ne muhtesem bi his olmali. Dusunmesi bile heyecanli, dusunmesi bile insana kendini onemli hissettiriyor. Bi insanin kariyeri ne olursa olsun.. Ögretmen ,avukat ,ust duzey yonetici hatta burokrat yada basbakan ,anne degilse eksiktir. Annelik unvanin ustunde bi statu tanimiyorum. Insanin kendini tanimasi , yasadigini, insan oldugunu, bu hayatta birseyler yapabildigini , bosuna bu dunyaya gelmedigini hissetmesi icin anne olmasi kafi. Eger "gozleri acik gitme" degiminin bi gecerliligi varsa eminim ben oyle gocecegim ahirete.. Yasadigim sure icinde eminim benden daha eksik yasayanlar olmustur. Sahip olmadiklarima isyan etmek yerine sahip olduklarimin degerini bildim hep ama annelik ardima atabildigim bi eksiklik olmadi hic. Neden bunlar geldi aklima, neden bundan bahsediyorum bilmiyorum. Aslinda yazmaya baslarken hic aklimda yoktu ama bilincaltimin disa vurumuna artik mudahale edemiyorum. Cok yorgunum. Deli gibi mutsuzum. Mutsuzlugun sehri olsa icim baskenti olurdu Ama disaridan salak sacma gamsiz bi kizim . Bu da benim kalkanim. O kadar iyi oynuyorum ki, simdi en yakinima "Lan ölüyorum mutsuzluktan, bana yardim edin" desem "Sen mi mutsuzsun hadi ordan" diyip kiciyla gulecek insanlar biliyorum. Cunku boyle olmasi icin cok caba sarfettim, cok gizledim icimi , cok profosyonel oynadim. Yogunbakimda Ankaranin baglari sarkısını actirip solunum cihazina bagli olarak hemşirelerle gobek atan insanim , tukendiğime kim inanir? Ama yoruldum, yemin ederim cok yoruldum..Yasayamamaktan, Bi ise yaramamaktan, bu hayatta bi adim ileri gidememekten cok yoruldum. Karsima o kadar iyi insanlar cikti ki ..Hem dostluk adina, hemde asik olacagim insanlar. Hep kactim . Benim birini sevme, onunla gelecek dusunme luksum yokken niye boyle guzel yurekli insanlari karsima cikiyor diye hep cevapsız sorular sordum. Allah beni hep iyi insanlarla sinadi, bu cok zor. Kotuye kotuydu der alisirsin ama iyi giden bi iliskide yada cok iyi anlastigin biriyle sirf standartlarin yuzunden ileriye gidememeyi kabullenip ondan vazgecmek cok zor. Niye diyosun ozaman, niye karsima cikiyor bu insan? Niye onunla yaşlandirmayan Allah onu sevdiriyor diyorsun, ama soruna muhattap bulamıyorsun. Deli gibi eksigim ,deli gibi yorgunum ve deli gibi istiyorum; ya birseyler degisssin ya bu hayat bitsin

26 Ocak 2015 Pazartesi

Boşluklardan boşluk beğendim..

Sahip olduğum boşluklara olan zaafımın beni tüm insalardan sıyırdığına kanaat getirdim bugün..Bir vestiyere emanet eder gibi, teslim etmişim ruhumu eksik yanlarıma. Nasıl oldu, bilmiyorum. Milyonlarca kez bilmiyorum.
İyi şeyler, uyuyabildiğim geceler, temiz eller, duygulu sevişmeler doldurur bu boşluğu sandım..Tüm bunları hakediyor olman sahip olabileceğin anlamına gelmez dedim sonra..Daha iyisini hakettiğimi düşündüğüm herşeyin, gün geçtikçe daha kötüye dönüşüyor olmasını izlediğim dönemler oldu. Onları da atlattım.Sonra bişey oldu..Biri..İçimi okudu-ki içim yasaklı kitaptır benim. Tercümesi zor bir lisanla yazılıdır..Nasıl olduysa beni etkilemeyi başardı. En azından bikaç hafta aklımda kalacaktı ve böyle şeyler bana yüzyılda bi olurdu...
Bunun için ona elbette teşekkür etmedim, belki biraz gülümsedim.Biraz gülümseyip sonra kaldığım yerden yaşamaya devam ettim..Önce hiç bitmeyecekmiş gibi geldi, sonra asla başlanamazmış gibi. İkisi de büyük yanılgı ama birincisi birazda aptallık smile ifade simgesi
Bişeyi sevmek bana göre değil. Ama vazgeçmek uzmanlık alanım.

13 Ocak 2015 Salı

Aslen anlaşılmamayı severim..

En son ne zaman bişeyi umursadığımı kimse hatırlamıyor Dostum.. En son ne zaman bişeyi sevdiğimden kimse bahsedemez sana.. Ne kadar kırılganım oysa. Ve ne kadar çok şey var giden zoruma. Kimsenin anlayamadığı, benimde kimse anlasın istemediğim aslında! 
Sonsuza kadar acı çekeceğimi düşündüm ve henüz yanılmadım. 

Bu beni ne kadar korur bilmiyorum ama bence en doğrusu tam olarak nereden kırıldığını-kırılabileceğini asla belli etmemektir bi başkasına. Savunma yöntemi denilebilir buna. Nelerden korktuğumu kendimden bile saklıyorum, neleri yada kimleri sevdiğimi de onlardan. İçime atıyorum hepsini, içimde nelerin olup bittiğindense asla bahsetmiyorum. Kolay kolay vazgeçebilirmişim gibi gösterdiğim herşeyin bağımlısıyım. Unutmuş gibi yaptığım herşeyi hatırlıyorum. Biliyorum hangi acımın hangi yarama denk düştüğünü.
Ve sırf bu yüzden Dostum, aynaya bakarken gözlerimi gözlerimden kaçırıyorum.
Ne olur kimseye söyleme ama;
Çok yoruldum.

Az önce yatağımdan kalkıp onbeş dakika kalp çarpıntım geçsin diye bekledim, dışarıda yağmur yağıyordu ve hatırlamadığım bi rüyanın etkisindeydim..
Göğsümün üstüne uçak düşmüş gibi hissediyordum, 
Bütün tırlar bana çarpmış, tüm gemiler benim içime batmış gibi..
Bunu anlayamazsın.
İnsanın hiçbi yere nasıl sığmadığını bilemezsin.
Kendimi hiçbi yere ait hissedemiyor olmaktan binlerce kez bıktım. Ait olmanın aptallığına sahip olmak istedim.
Kendimi ait hissedeceğim bişey bulmak için çok çabaladım..
Bilirsin bebek rahme ait değil anne bebeğe sahiptir. Göbeğindeki delik buna hem ispat, hem şahittir.
Benim bahsettiğim bi bağ değil,
Bağlanmak ve ait olmak birbirine kilometrelerce uzak şeylerdir.
Şimdi o kadar umutsuzum ki;, kime ait bi organ olursam olayım, beni bağışlayacağına eminim.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Fuck The New Year

Bigün kendim için bişey yapacak olursam işaret parmağımı kalbimin üstüne bastırıp; "biri şu piçe yardım etsin!" diye bağırırım.
Tamamıyla içindeki umudu kaybedene kadar yardım edin.
Her ne kadar kaybedersen kaybet, ne kadar kırılmış, eksilmiş ya da yorulmuş olursan ol tuhaf bi inanç ile bağırarak hatırlatıyor umudun her zaman var olduğunu içimizdeki orospu çocuğu.
Bekliyoruz; sanki her an bir şey olacakmış gibi, sanki birden bire herşey düzelecekmiş gibi bekliyoruz. Saçlarımız bile dağınıkken, organlarımızın arasındaki iç savaşa müdehale etsin diye birileri, bekledikçe daha çok yıpranıyoruz.İşkence denilen şey bu; umut !
Bu yüzden adam öldürmüyoruz, bu yüzden bazen bir köşeye saklıyoruz kendimizi, içimize kapanıyoruz, ağlıyoruz ulan. Tuhaf rüyalardan uyanıp usul usul tükeniyoruz.
Her şutu direkten dönen futbolcu ısrarıyla devam ediyoruz dibe vurmaya.. İyi bir şeyle beklerken farketmeden kötü olana alışıyoruz. Kötünün iyisine razı olmaya mecbur bırakılıyoruz.
Büyük acılarımıza, ağrıyan yanlarımıza, sonsuz yoksulluklarımıza rağmen dün bugünümüzden umduğumuz gibi, yarınlardan merhamet dileniyoruz.
Her uyandığımızda kendimizi daha büyük bir sıkıntının içinde buluyoruz.
..ve bugün kendimi şu tavana asamıyor, şu pencereden atamıyor, gidip bileklerimi vahşice kesemiyorsam tanrım, bana layık gördüğün umudun amına koyayım.
Afedersin de, Daha samimi bir cümle kuramıyorum.
Tanrım,
Ben yaşıyor olmaktan rahatsız oluyorum.