29 Mayıs 2015 Cuma

İnsan neyi susabilmişse en iyi onu yazabiliyor...

Her şeyi yapacak kadar istekli, hiçbir şey yapamayacak kadar yorgun olanlara..
Bir insanda aradigi tum ozellikleri sadece çay ve kitaplar bulanlara..
Hep "çok iyi bi insana benziyor yaa" dediği kişiler yüzünden insanlıktan çıkanlara..
Sorunu parçalanmış olmak değil, asıl sorunu en önemli parçalarını kaybetmiş olmak olanlara...
Tahammülünü aldıranlara..
Her şeye iyi tarafından bakmakla kör olmak arasında bir fark görmeyenlere..
Tedavisi ölüm olan yarası olanlara..
Yolunda giden her şeyin kanseri olanlara..
Unu elemenin faydasız olduğunu anlayıp eleğini duvara asanlara..
Anne olamayanlara..
"Başka türlü bir hayat mümkün" sloganları atarken, bir yandan da hala alışkanlıklarına it gibi bağlı kalanlara..
İntihar edemiyor olmanın intihar etmekten çok daha zor bir şey olduğunu düşünenlere..
Tutunduğu dalları kırılanlara, uçurumlarda ayağı kayanlara, hem kendinden milyonlarca kez özür dilemek isteyip hem kendine acımasızca davranmaktan vazgeçemeyenlere, umursamaz tavrının ardında gözyaşlarını saklayanlara, içindeki çocuğu öldürenlere, hüznü kilosundan ağır olanlara, hayatını ask romanlarına değil de dramlara benzetenlere, her gece bir şarkının içinde kaybolan, durmadan kaybolan, kendinin bile kendini bulamayacağı kadar kaybolanlara...
Sevdiği insanların telefon konuşmalarından aklında tutanlara, yüzünü fotoğraflarına bakarak hatırlamaya çalışanlara, unutmak için uyuyanlara değil de acısından uyumayı unutanlara.
Eksik, yarım, yamalı bırakılmışlara.
Sırtındaki bıçak yaraları dikiş tutmayacak kadar derin olanlara, kendini tren istasyonlarında unutulmuş kimsesiz bavullar gibi hissedenlere. Kural, yasa, yasak sevmeyenlere.
Kalbi mezarlığı andıranlara,
Kırılanlara, kırıldıkça keskinleşenlere.
Zor bir hayatın içinde güçlü olmak telaşına terkedilmiş çocuklara.
Adına şiirler yazılmamış tüm kadınlara sesleniyorum;
Yalnız değilsin/iz..

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Ben aslında güzel gülerim de ,şimdi konumuz dram.

Kendi sesini bile duymak istemediğin kadar kendinle konuştuğun o anlardan birinde, bir başkasını zaten duymak istemediğini düşünüp daha da yalnızlaşmışken, dünyaya duyurmak istediğin bir dünya lafın çoktan birikmiştir.
Kendisini sevmediği anlarda, bir başkasına da sevimsiz gelebileceğini düşünerek susmayı tercih eden birinin en sevilesi anı işte tam da bu anıdır..Bu yüzden, birileri bazen, kafanda tam da büyük gürültüler koparken, sana sen istemeden yanaşıp “nasılsın?” diye soruverir.
“Nasılsın?” sorusu hem aradığın şeydir, hem de şiddetle kaçtığın..Çünkü derdini hatırlamak sana acı verir, derdini saklamaksa daha büyük acı..Yalnız olduğunu sanmaktayken yalnız kalamıyor olmanın doğası böyle işler.

Başkalarının senin için söylediklerinden ziyade, kendi kafanın içinde kendi kendine konuşmaların seni yer bitirir..Rutinden bunalır, yeniyi yadırgarsın.
"Herkesin hayatında ki yanlış kişiyim" diye düşünürken bilirsin ki,seni tanımadan doğruyu bulamazlar.
Anlamlı sandığın tüm aşklar, anlamsız basit konuşmalarla sona erer..Bütün büyük savaşların, saçmasapan şeyler yüzünden başlaması gibi.

ve..Bazı rüyaların, uyanıkken yaşadıklarından daha mantıklı ve tutarlı geldiğinde, yüzünde oluşan bir buçuk gülümsemenin görünümü mutluluğun tek resmidir.