25 Ocak 2016 Pazartesi

Mutluluk denen ibne adam seçiyor.

Yorgunluğum geçmiyor ve artık bunun yaşadığım hayatla yada etrafımdaki insanlarla ilgisi olmadığını düşünmeye başladım. İhtiyacım olan şeylerin bu yeryüzünde olma ihtimali git gide azalıyor. O yüzden kaybolmak geliyor içimden, bulutlara karışmak istiyorum. Karışıp gözden kaybolmak..

Ayaklarım yerine rüzgarı kullandım hep. Hayatım boyunca yürümek yada koşmak için ayaklarımı kullanma şansım olmadı. Bir yere gitmek, bir yere yetişmek, birine ulaşmak hatta sarılmak-öpmek için hep onların bana gelmesi gerekti..Gidemediğim her yer, yetişemediğim her an, isteyip de sarılamadığım herkes için ayrı ayrı yoruluyorum hala.. 

Çok mutlu olmak istemiyorum aslında, biraz heves yüklenmesi yeter bana.
Kime kendimi anlatsam kafasında; sahip olduklarıyla yetinmeyi bilmeyen, sıkıntılarını kendine malzeme edinip melankoli takılan ve bundan zevk alan kronik mutsuz izlenimi oluşacağı için "nasılsın" diyene, "çok iyiyim" diyip geçiyorum.Oysa en son kendimi çok iyi hissettiğimde 18 yaşındaydım. Hayal kurup onların gercekleşebileceğine inandığım yıllardı. Şimdi 5 dk sonrası için bile plan kuracak hevesim yok...ve bu yüzden, kendimden de en az hayat kadar memnun değilim.

Etrafım yeniçeri ocağı gibi, sefere çıksam Yunanistan'ı çok rahat alırım ama kendimi yalnız hissediyorum..Beni ben anlamazken kim en iyi anlar onu da bilmiyorum. İçimde olup bitenlere rağmen yine de güçlü oluşum, beni bile ürkütüyor artık...

Tanrıdan "şu kızın dünya sınavını biraz abarttık mı" diye özeleştiri bekliyorum.